28 Kasım 2015 Cumartesi

İlan-ı Aşk

   Necip'in duygularını en sonunda Suat'a söylemesi ve Suat'ın geri kaçması... Sayfaları okurken bir an istemeyerek Suat oldum. Karşımda birisi var ve "Senin için ölüyorum." diyor. Suat'ın durumundaki bir kadın için tarif edilemez derecede korku veriyor insana. Duygu karmaşasından insanı öldürüyor, ne yapacağını şaşırttırıyor.
    Necip'e gerçekten üzüldüm zor bir aşk seçti kendine. Şimdi ise ceremesini çekiyor. Ve Süreyya'ya ihanet ettiği düşüncesi altında eziliyor. Fakat Suat'tan da ayrı kalamıyor. Ondan biraz uzak olmak öldürüyor sanki Necip'i.



11 Kasım 2015 Çarşamba

Beyoğlu Dar Geldi

   Süreyya'nın sorusuna "Her zamanki gibi" diye yanıt vermişti Necip. Hayır hiçbir şey "her zamanki gibi" değildi. Necip ölüp bittiği, gününü gün ettiği Beyoğlu için midesinde anlam veremediği bir bulantı hissetmişti. Başka bir hissi daha vardı özlem... Boğaziçi'ni özlemişti, orayı arzuluyordu. Ama neden bu kadar heyecanla istiyordu, bunu o da bilmiyordu. Bir şeyler onu çekiyordu sanki Boğaziçi'ne, Ama ne?

Hayalimdeki Sabah

                                     


        

Her zaman kadınlardan beklememeli...



 Elbette ki yaşamda değişiklikler ve süprizler yapılmalı. fakat bence Suat bu konunun yükünü abartılı bir şekilde üstüne alıyor sürekli Süreyya sevinsin diye uğraşıyor. Romanın devam eden kısmında o da artık bu yükten sıkılıyor. Sürekli onu mutlu etmeye çalışmaktan, "Acaba benden sıkılır mı?" diye düşünmekten... Bundan anlaşılacak şu ki her şeyi kadınlardan beklememeli, sonuçta kadınlar da insan. Her zaman birilerini mutlu edecek değiller.Biraz da karşı taraf uğraşmalı bunun için.



Floksera Böceği



     


                                       

                                                            FLOKSERA  BÖCEĞİ

Bağda (asmada) zarar yapan homojen kanatlılar (Homoptera) takımına bağlı küçük bir böcekAsma biti de denir. Amerika menşeli bir zararlıdır.
Asmanın kök ve yapraklarında yaşayan iki formu vardır. Gelişimini asmada tamamlar. Uzun emici hortumlarıyla yaprak ve kökleri emerler. Emme sonucu kök ve yapraklarda urlar (şişkinlikler) meydana getirirler. Bitkinin zayıflamasına, veriminin düşmesine ve zamanla kurumasına sebep olurlar.




fotoğraf kaynak: http://hafif.org/yazi/filoksera-1/



Ne güzel demiş Goethe



       
     Mutluluk ve kazanmak... Her insanın istediği, çoğunun sahip olamadığı iki kavram. 

     Zaten herkes ister ama sadece ister. İstediğini elde edebilmek için herhangi bir çaba göstermez, emek vermez. Sonra da "Ben mutlu değilim." der. Bilmez ki adil bir dünyada sadece çalışanlar kazanır, sadece layık olanlar...







Bonjur!



Eylül romanındaki karakterlerin yabancı kelime kullanmaları, romanın geçtiği dönemde insanların batılılaşmaya çalıştıklarını göstermektedir. O dönemin insanları belki isteyerek, belki istemeyerek yabancı kelimeleri kullanmaya başlamışlardır. Bu günümüzde de böyledir. Cümlelerimizin arasına "yes, no, okey" gibi yabancı kelimeler katıyoruz. Tanzimat Dönemi'nde de, şimdi de yabancı müzikler dinleniliyor ve söyleniyor. Yani devam eden bu süreçte bizler, "batılı" olma çabası içindeyiz. Bunu beceremiyoruz fakat bundan vazgeçemiyoruz da.

Not: Roman Sevet-i Fünun dönemine aittir.



Güneş henüz doğmuşken, sokakta tek bir insan dahi yokken, ve hafiften esen rüzgar kitabımın sayfalarını çeviriyorken, ben evimin balkonunda Eylül'ümü okuyorum.

SAAT: 07.09 


Romandan Bir Kısım "Yalıyı Aldık"


 

    Süreyya yaşadıkları köşkü hiç sevmez. Orada hep mutsuzdur ve şikayet eder. O, karısı Suad ile birlikte Boğaziçi'nde bir yalıda yaşamak ister. Suad, Süreyya'yı mutlu etmek için babasından para talebinde bulunur.
    Bir zaman sonra dadısı babasının mektubunu eline getirir. Suad'ın elleri titriyor ve zarfı açmaya cesaret edemiyordur. Suad, haberin olumlu olduğunu okuyunca heyecanla balkona doğru koşar. Necip - Süreyya'nın çok yakın dostu - ve Süreyya'ya bu güzel haberi verir. Ve ekler " Şimdi bu para ile kimseye haber vermeden bir yalı tutmalı, sonra da herkesin gözü önünde buradan gitmeli."
    Biraz zaman sonra yalı tutulur.Süreyya yalıyı Suad'a " fil dişi yuvası " diye anlatır.
    Hacer - Süreyya'nın kız kardeşi - yalının tutulduğunu öğrenince çok kıskanır kocası Fatin'e yalı aldırmak ister fakat bu okuduğum kadarıyla mümkün değildir.
     Sonunda Suad ve Süreyya "fil dişi yuvası" dedikleri yalıya yerleşirler. Necib ise onların bir süre misafirleridir.






 
      Yalının temsili fotoğrafı: http://www.emlaktasondakika.com/haber/restorasyon-kazi/emirgandaki-mirgun-kosku-restorasyonun-ardindan-kapilarini-aciyor/45992

Eylül Karakter Analizi

SUAT: Romanın başkahramanlarından biri. Masum, saf ve kendinden çok sevdiğini mutlu etmeye çalışan karakterimiz. Güzel piyanoı çalar ve piyanoyu çok sever.
  Önce Süreyya'nın mutluluğu için yaptıkları, onu mutlu etme çabaları, sıkılmaması ve eğlenmesi için eğlenmesi ve gülmesi... Fedakar insan. Sonra Necib'e duyduğu aşkla yanıp kavrulurken, Süreyya'nın hali nice olur, diye düşünüp onu bırakmaması. Necib'e yaklaşmaması ve uzak durmaya çalışması... Kendine neler etmesine rağmen Hacer'e kin beslememesi...
   Ağır başlılığı, inceliği, zarafetiyle bulunmaz bir inci adeta.


NECİB BEY: Kadınları hain, yalancı olarak görür. Hatta kadın onun için yalancı değil kelimenin tam anlamıyla "yalan"dır. Ta ki Suat'a aşık olana kadar. Suat'la birlikte kadın değer kazanır onun için daha doğrusu Suat değer kazanır. Ona öylesine bağlanır ki...
  Piyanoyu sever Necib Bey, müziği sever. Beyoğlu onun için çok değerlidir sonradan önemini aynı şekilde muhafaza edemese de her zaman bir kaçış yoludur Necib için.


SÜREYYA: Suat'ın kocası. Romanın memnun olmak nedir bilmeyen tipi. Elindekinin değerini bilmeyen, hep daha fazlasını isteyen, istediği olmayınca da bir çocuk misali surat asan ve bence sevimsiz biri. Yalı dedi, yetmedi sandal dedi, yetmedi balıkçılık dedi, kotra dedi. Tam bir açgözlü doymak nedir bilmeyen cinsten. Ayrıca maneviyattan öte maddiyata önem veren biri.


HACER: Süreyya'nın kız kardeşi. Yazarın romana ilk başladığında kullandığı tabir "Çılgın kız!". Evet, Hacer tam olarak bu. Dedikoduya, eğlenceye meraklı. Kocası Fatin ile örnek bir ilişkileri yok. Gözü hep dışarılarda. Kıskanç biri. Suat ve ağabeyi Süreyya arasındaki ilişkiyi kıskanıyor kendisi de onlarınki gibi bir yaşam istiyor.
   Hacer karakterini romanın başlarında umursamamıştım fakat sonra Suat hakkında düşündüklerini dillendirmesiyle ilgimi çekti. Bir şeyler hissetmeye başladım ama pek olumlu oldukları söylenemezdi. Sonuçta Suat hep onu korumuş ve savunmuştu. O ise Suat hakkında dedikodu uydurmaktan utanmamıştı. Bu resmen "Besle kargayı, oysun gözünü!" olayına döndü.


FATİN BEY: Hacer'in kocası. Cimri, paragöz,kaba ve itici bir tip. Yazacak bir şey bulamıyorum. Hacer Fatin'e uymuş, Fatin de Hacer'e.

Bence EYLÜL...


    Eylül romanında olay, heyecan yok denecek kadar azdır. Yazar tüm roman boyunca boyunca betimleme yapmıştır. Bu okumayı yavaşlatmış hatta okuyucuyu sıkmıştır. Tüm roman boyunca ilgi çeken sadece birkaç sayfa var. Yazar karakterler arasında daha fazla diyalog kurabilirdi.
    Dil ve anlatım yönünden bakarsak eserin dili kolay anlaşılır nitelikte değildir. Mehmet Rauf 'un kelimeleri seçerken şeçici davrandığını görüyoruz.
    Romanda Suat, Süreyya ve Necib ön plandadır. Roman Suat'ın Necib'in ve yazarın dilinden anlatılmıştır. Bu durum erkek karakterlerden olan Süreyya'nın duygularından çok Necib'in duygularını ön plana çıkarmıştır.
    Suat'ın ve Süreyya'nın yasak aşkı konu edilmiş, bu iki karakter sürekli olarak aşkları ve kişisel değerleri arasında kalmıştır. Ve yazar Necib'inde Suat'ında aralarındaki dostane ilişkiyi ustaca aşka çevirmiş, duygularının aşka dönüşüm şeklini kuvvetli bir şekilde yazmıştır.

Öyle bir ay ki...




 Eylül!.. Öyle bir ay ki, geçen her güzel günü için ona minnettar olmak gerekliydi. Eylül esef ve özlem ayıdır. içine birkaç günlük kış hücumundan acı düştüğü için, insan o güzel havaların, devamlı yazın artık geçtiğini anlayıp esef eder ve özlem çeker...


                                                     Yukarıdaki satırlar Mehmet Rauf'un Eylül romanından anıltıdır.

Mehmet Rauf'un Eylül'ü





Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı Türk edebiyatının ilk psikolojik romanıdır. Roman 1900 yılında Servet-i Fünun dergisinde yayımlanmaya başlamış, 1901 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Roman 279 sayfalık metne sahiptir, yirmi iki bölümden oluşur.

Eylül adlı romanda olaylardan çok, kahramanların iç dünyalarının anlatımına ağırlık verilmiştir. Romanda evli bir kadın ile evlerine girip çıkan genç bir akrabası arasında yaşanan yasak aşk anlatılır. Suad bir yanda kocasına duyduğu bağlılık ile diğer yanda Necib’e karşı duyduğu aşk arasında bocalar, çırpınır durur. Necib ise bir yanda akrabası Süreyya’ya duyduğu arkadaşlık, dostluk ile diğer yanda Suad’a karşı duyduğu aşk arasında bocalar. Mehmet Rauf, Eylül adlı romanında yasak aşktan kaynaklanan imkansızlıkları anlatmaktadır.
Mehmet Rauf, bu romanını Halit Ziya’ya ithaf etmiştir.

                                  Metin: http://www.yenimakale.com/mehmet-raufun-eylul-romani.html#ixzz3nu8LLdtH

                            Fotoğraf: http://blog.xfree.hu/myblog.tvn?n=bbemes



Mehmet RAUF Kimdir?



Mehmet Rauf 12 Ağustos 1875 yılında doğmuş, 23 Aralık 1931 yılında vefat etmiştir. İstanbul'da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Realizm akımına ilgi duymuştur. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserler vermiştir. Psikolojik tahlillere büyük önem verir. Bu yüzden eserlerinde kahraman sayısı azdır.
   Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır.

        Fotoğraf: http://www.edebiyatogretmeni.org/mehmet-rauf/
        Metin:https://tr.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Rauf